Hoşgeldiniz!

İlginç internet sitelerinin yanı sıra birçok güncel konuyla ilgili bilgi edinebileceğiniz siteme hoşgeldiniz...

26 Haziran 2008 Perşembe

Sıcak sıcak teknoloji!

Sıcak yaz aylarının gelmesiyle dünyanın durgunlaşmasını, ayaklarını uzatıp tatil havasına girmesini bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Son birkaç ayda internet ve teknoloji dünyasında yaşanan hızlı gelişmeler, önümüzdeki yaz aylarında da hızını kesmeden devam edeceğe benziyor.

Öncelikle herkesin merak ettiği Yahoo- Microsoft anlaşmasının, 4 ay süren ve her defasında farklı bir sonuçla ortaya çıkan görüşmeleri sona erdi ve Yahoo Haziran başında tam ya da kısmi satın alma gibi bir anlaşmanın şu an için kesinlikle yapılamayacağını açıkladı. Yahoo’ya en büyük yatırımlardan birini 59 milyon hissesini alarak yapan ve 1.6 trilyon dolarlık paya sahip olan Icahn ise, Microsoft’un Yahoo hisseleri için önerdiği 33$’lık teklifin, Yahoo’nun tek başına varlığı sırasında sahip olduğu 27$’lık hisse durumundan çok daha iyi olacağını, Yahoo’nun Microsoft’a karşı çok ters bir tutum sergilediğini ve bundan memnun olmadığını belirtmiş. Son günlerde 23$’a düşen Yahoo hisseleri sebebiyle birçok yatırımcı, Yahoo’nun Yönetim Kurulu’na Microsoft ile olan anlaşmada olumsuz tavırları ve avantajları görememelerinden dolayı dava açmayı düşünüyorlar. Tabii, Microsoft ve Yahoo’nun birleşmesi, en büyük rakipleri Google karşısında da büyük bir avantaj sağlayacaktı.
Yatırımcılar, kendi arama motorlarını kullanarak reklam görüntüleyen ve alışveriş yapan kullanıcılara para ödeyecek olan Live Search for Windows Mobile ve Live Search Cashback gibi programlarla yeniden adını duyuran Microsoft’un, Yahoo’ya karşı artık ilgilerinin bitmiş olduğunu düşünüyorlar.

Yahoo bu kadarla kalmadı. İsmini haber başlıklarından düşürmeyecek yeni bir anlaşmaya Google’la imza attı. Haziran başında Google’la imzaladıkları “reklam anlaşması” ya da “ad deal”a göre, Google tarafından sağlanan reklamları kendi arama sonuçları ve bazı internet sitelerinde yayınlayabilecek. Google reklamlarının nerede yayınlanabileceğine Yahoo karar verecek. Minimum 4 yıl için imzalanan bu anlaşmanın yıllık gelirlerine yaklaşık 800 milyon dolar ekleyebileceğini vurgulayan Yahoo ve Google, bu anlaşmaları sebebiyle rekabet sınırlarını zorlayabilecekleri düşünüldüğü için oldukça tepki alıyorlar. Yahoo, Google sayesinde daha da çok para kazandığını gördükçe, Yahoo ve Google tekelleşmeye başlayacak, bu da reklamcıların korkulu rüyası olan internet reklam fiyatlarını oldukça artıracak. Anlaşmaya gore, Yahoo’nun diğer firmalarla reklam anlaşması yapmasına bir kısıt olmadığı halde, bu tür avantajlı bir anlaşma sayesinde internet reklam sektöründe Yahoo ve Google büyük bir paya sahip olacaklardır. Google’ın resmi blog sitesinde Başkan Yardımcısı, Global Satış ve İş Geliştirme Müdürü Omid Kordestani’nin yaptığı açıklamada, bu anlaşmanın kullanıcılar, reklamcılar ve yayıncılar için iyi olduğunu düşündüğünü belirtiyor. Google’ın lider teknolojilerini Yahoo’nun kullanmasını sağlayarak daha verimli bir sistem gelişeceğini düşünüyor. Kullanıcılar arama yaptıklarında kendi aradıklarıyla daha alakalı reklamlar görecek, Yahoo Publisher Network’deki yayıncılar, Google’ın reklam teknolojisi sayesinde daha fazla para kazanabilecek ve reklamcılar da hedef kitlelerine ulaşmak için daha verimli ve etkili yollar kullanabilecekler. Kordestani, bunun Yahoo’nun kendi gelişimini engelleyecek bir adım olmadığını, bu sebeple rakiplerden birini yok etmediklerini, Google’ın reklam fiyatlarını belirlemediğini ve bu yüzden reklam fiyatlarını yükseltemeyeceğini, gelen ters tepkilere bir yanıt olarak net bir şekilde belirtmiştir. We also think this is good for competition. Bir adım daha öteye giderek, mesajlaşma servislerini, yani Google Talk ve Yahoo IM servislerini uyumlu hale getirerek kullanıcıların birbirlerini listelerine ekleyebilmesini ve konuşabilmesini sağlayacak olan Yahoo ve Google, bu şekilde MSN’e rakip olabilecekler.

"İki kat hızlı ve yarı fiyatına!"


“Twice as fast half the price” sloganıyla, Apple da yaz aylarına hızlı bir giriş yapıyor. 199$’dan satışa başlayacak olan iphone 3G’ler, ortalığı kasıp kavuracak gibi gözüküyor. 3G’nin getirdiği yenilikler nedir diye bakacak olursak; hızlı internet bağlantısı (iphonex2.4), telefondayken bile e-maillarınızı okumak, internette dolaşmak veya video izlemek gibi birçok işlemi aynanda yapabilmenizi sağlayan bir altyapı, kendinden entegre yerinizi bulmanızı sağlayan GPS sistemi ve son olarak da Microsoft Exchange ve kurumsal kaynaklara güvenli ulaşım sağlayan Cisco IPSec VPN. Normal bir bilgisayardan neredeyse hiçbir farkı kalmayan, hatta daha sofistike işlemleri yapabilen iphone 3G’nin fiyatı, nasıl oluyor da daha ilkel iphone’dan daha ucuz olabiliyor? Isuppli adlı bir firma, iphone 3G’nin maliyetlerini kendince hesaplayarak maliyetin 179$ civarında olduğunu açıkladı. 199$’a satılacak olan iphone 3G’nin Apple’a en büyük getirisi ise, anlaşmalı olduğu kablosuz ağ sistemleri bayiliklerinden geliyor. Böylece her iphone 3G’nin fiyatı yaklaşık olarak 199$+300$’dan 499$’a geliyor.

VISA & FACEBOOK?

Bir haber de tabii ki Facebook’tan. E commerce times’ın 24 Haziran’da yaptığı haberde, facebook’un Visa ile ortaklık yaparak reklamcıların hedefi olmayı istediği vurgulanmış. Bu Visa uygulamasını ilk indiren 20,000 kuruma, 100$ değerinde facebook’ta bedava reklam verebilme hediyesi verilecek. Yani Visa uygulaması yapan kurumlar, facebook’ta istedikleri niş bir kesime reklam vermek için desteklenecek. Şu anda yaklaşık 80,000 küçük kurumun facebook’ta profili olduğu biliniyor. Visa, Facebook’u desteklemek için ise 2 milyon dolar ödüyor ve yeni başlatacağı pazarlama programında da facebook’u tanıtmayı düşünüyor. Visa’nın şu anki kurumsal ağını, haritalarını, ajandalarını ve ekstra maliyetlerin kaydedildiği expense sheet programlarını Google yürütüyor. Wall Street Journal ve Enterpreneur magazinleri de, Visa’nın facebook uygulamasıyla ilgili gelecek soruları cevaplamak için bir bölüm ayıracaklar. Visa’nın facebook uygulaması, küçük kurumlara yeni müşteri bulmada, maliyetleri düşürmede ve para kazanmanın farklı yollarını göstermede ipuçları verecek. Visa uygulamasını yüklemiş olan kurumlar birbirleriyle bağlantı kurabilecek, forumlarda tartışabilecek. Visa’nın uygulaması, facebook’taki 13 ayda kurulan 24,000 uygulamadan sadece 1’i olacak. Bu uygulamaların çoğu facebook’un popülerliğini artırsa da, çok azı para kazandırıyor. Bu program sayesinde, reklamcılar, demografik özelliklerini ve kişisel ilgi alanlarını bildikleri spesifik bir kitleye ulaşabilecekler. Eğer başarılı olursa, facebook’a yapılan reklam yatırımlarının giderek artması bekleniyor.

23 Nisan 2008 Çarşamba

Melek Yatırımcı Kutsal'dır

Geçen hafta konuğumuz olan Arda Kutsal, e-ticaret girişimlerinin incelendiği webrazzi ve blogların bir çatı altında toplandığı blograzzi'nin kurucusu. Önümüzdeki dönemde de, crenvo adlı danışmanlık şirketiyle, melek yatırımlar yapmaya da başlayacak.
Melek yatırım diyince, aklınızda pek birşey belirmiyor olabilir, çünkü melek yatırımcılar, Avrupa'da yaygın olmasına rağmen, Türkiye'de çok yeni bir kavram. Aslında "Etkin girişim, sürekli gelişim" sloganıyla hizmet veren ve ortaklarını Koç Holding, Teknoloji Holding, Fiba Holding, Tahincioğlu Holding ve Akbank gibi büyük firmaların oluşturduğu Endeavor adlı melek yatırım şirketi, Türkiye'de önemli isimlerden biri. Melek yatırımcı ise, henüz hayata geçmemiş, ya da çok genç bir projeye, bilgi, tecrübe ve finansal anlamda destek veren firma demektir. Arda Kutsal, Crenvo'nun internet şirketlerine pazarlama, ürün, yönetim ve yatırım danışmanlığı yapmaktadır. Eğitim alanında ise Web 2.0 ve Enterprise 2.0 gibi konularda seminerler vermektedirler. Ayrıca Türkiye’de sosyal ağlar, potansiyel yatırım alanları ve Türkiye’de web girişimi satın alma trendleri gibi konularda da araştırmalar yaparak webrazzi'de topluyorlar. Melek yatırımları içinse şöyle diyor: "Crenvo‘nun melek yatırım desteği belirli dönemlerde açılacak başvuru süreleri kapsamında yönetileceği için kısa süre sonra açılacak başvuru dönemi için şimdiden hazırlık yapmak önemli olacaktır. Sağlanacak olan yatırım henüz hayata geçmemiş girişim fikirleri için geçerlidir. Herhangi bir konu kısıtlaması yoktur. Yatırım miktarının yanında know-how, ofis, eğitim imkanları da sağlanabilecektir. En önemli husus ise başvuruların kesinlikle iş planı ile yapılmasının beklenmesidir."
Arda Kutsal, melek yatırımlar yaparak, Türkiye'deki internet sektörünün gelişmesine katkıda bulunmayı hedefliyor.
İnternetin gelişiminden bahsederken, web 2.0'dan bahsetmemek olmaz. Önceleri internet kullanıcıları, birilerinin ekran gerisinde hazırladığı içeriği okumak ve ona mahkum kalmak zorundaydı. Oysa web 2.0 ile bu tamamen değişti. İçeriği, kullanıcıların da hazırlamasına imkan veren tasarımlar gelişti. Web 2.o, sosyal ağ sitelerinin gelişmesine ve wikilerin, blogların ve folksonomilerin hayata geçmesine olanak sağladı. RSS ve güvenliğin artması da web2.0 ın hayatımıza getirdiği kolaylıklardan bazıları...
Arda Kutsal'a göre Türkiye web2.0'ın nimetlerinden yeterince faydalanmıyor. Wikipedia'ya bilgi giren de çok az. Sütü seven kamyoncu ve idare edemem anne, Türkiye'den çıkmış başarılı isimler. Belki Öykü&Berk'i de daha sonra kaset çıkarmaya kadar götürdüğüne göre, onları da başarılı birer internet kurdu sayabiliriz. Fakat mentos-cola gibi bir fikir henüz Türkiye'den çıkmadı.
Web 2.0'dan sonraki adım 3.0'da. Semantik, yani kullanıcıyı anlamaya, onu yönlendirmeye yönelik bir sistemle çalışacak olan web 3.0'dan sonrası ise sanırım internetin insanlarda içerik oluşturmaya başlaması olarak tanımlanabilecek reverse internet olarak adlandırılacak!

21 Nisan 2008 Pazartesi

Özgür Alaz'ın mekanikleri

Özgür Alaz ismini "google bize logo yapsana" fikriyle duyurmuş. 2007 yılında ortaya attıkları bu fikir, hem Türkiye'ye kendi google logolarını kazandırmış, hem de viral pazarlamanın ne kadar etkili olduğunu kanıtlamış. Fakat bu, Özgür Alaz'ın birçok başarısından sadece biri. Bunun dışında, İTÜ öğrencilik yıllarından itibaren, Springspotters, lovemarks, kariyer.net ve secondlife gibi birçok ünlü sitenin yarışmalarında finale kalmış. Kendi sitesi marketallica'ya bakacak olursanız, YKB ve mynet danışmanlığı dışında, likeminds ve psfk gibi site ve organizasyonlara da üye. Oldukça aktif bir hayat yani. Kendi tanımıyla 7*24 fikir avcısı, meraklı, internet kurdu bir kişilik...
Özgür Alaz, interneti çözmüş, hatta sindirmiş. Bu sebeple, artık bir sitenin başarılı olması için neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu çok iyi biliyor, ve ne şanslıyız ki bizimle de paylaşıyor altın kuralı: "platform yaratmak yeterli değil, kullanıcıya deneyim sağlayacak mekanikleri de entegre etmek gerekiyor". Diğer bazı mekanikler ise şöyle:

1) Toplayıcılık: Biriktirmeyi seviyoruz, biriktirmek istiyoruz. Kiminki daha çok diye karşılaştırmak istiyoruz. Elle tutulur, madde madde sayılan, bizi rekabete sürükleyen, kıyasıya mücadele ettiren bir öğe lazım bize. Bir internet sitesi bunu sağlayabilmişse, üyelerini bu "sahip olma" hissi ile kandırabilmişse, başarılıdır. Örnek mi? Facebook- kimin daha çok arkadaşı var? Google reader- ben bunları beğendim, ya sen? Blogger- benim fikirlerim bunlar, seninkiler?
2) Puanlama: Yani rating. Ne kadar rating alıyorsan, o kadar prestijlisin demektir. Prestijin arttıkça da, siteye olan bağlılığın artıyor. Daha iyisi, daha da iyisi olmak için uğraşıyorsun, daha fazla zaman harcıyorsun. Örnek mi? Yelp- kaç yorumun var, kaç yeni entry'n var? Amazon- yorum yaparak dikkatleri üstüne çekme. Youtube- videon ne kadar rate aldı, ne kadar izlendi?

3) Feedback: Site size zaman zaman geri bildirim yapar ki, o sitenin adını daha çok göresiniz, siteye üye olduğunuzu unutmayasınız. Çember.net'in haftalık bültenleri, facebook'un e-mail yolu ile notification sistemi, maillarınızı kontrol ederken bile sizi diğer bir pencerede bu sitelere girmeniz için dürtüyor.

4) Etkileşim: İnsanları hangi bahaneyle daha da sosyalleştirebilirim? Facebook bu konuda çok başarılı; insanlar birbirlerine günde onlarca application/gift yolluyor, wall'larına yazıyor, hangi eventlere gidildiğini takip ediyor. Bir network ağında sosyalleşebilmek için gerekli her tür adımı atıyor, attırıyor.
5) Kişiselleştirme: Myspace en büyük örnek. Kendi profilini, kendi sayfanı, rengini kendin belirliyorsun. Herkese "kim olduğunu" gösterebilmek için büyük bir fırsat.

Bu mekanikler sitenizde varsa, sadece bir platform olarak kalmazsınız; insanların deneyim yaratabileceği, bağımlılıklarının arttığı bir site haline gelirsiniz...Tüyolar Özgür Alaz'dan, siteyi kurmak sizden...

20 Nisan 2008 Pazar

Pazar kahvesi

Pazar sabahi miskin miskin oturup sabah kahvemi icerken, gozum gazetenin ekindeki bir ankete takıldı. Anketin sonuçları arasında o kadar büyük fark vardı ki, üşenmeden kalktım elime alıp bakıverdim. Bir de ne göreyim; 8952 katılımcının olduğu yenibiris.com sitesinin anketine göre, yöneticilerin %82.91'i , kendilerine rakip olur diye altlarındakileri yetiştirmiyorlarmış!
Eyvah diyorum ve Hürriyet İK'nın sayfalarını Gaye Güzelay'ın yazısını daha detaylı okumak için çeviriyorum: "İş dünyasının 15'inci Louis'leri". Hangi Louis, ne Louis'i, bu konuyla ne alakası var şimdi diye düşünürken ilk cümlede çıkıyor meydana: Fransa Kralı 15. Louis tahttayken, öyle şartlar oluşturmuş ki, "Benden sonra tufan!" lafını doğrularcasına, o tahttan indikten sonra, Fransız devrimine doğru bir akış başlamış. Bugünün yöneticileri de ikiye ayrılıyormuş: kendisinden sonra tufan koparmak isteyip, kendini vazgeçilmez kılmak isteyenler ve tam tersi; kendisi işten ayrıldıktan sonra işlerin pürüzsüz bir şekilde akmasını isteyenler.

İleride ben hangisine girerdim bilemiyorum. İş bulmanın bu kadar zor olduğu, iş kaybetmenin de bir o kadar kolay olduğu bu dönemde, acaba insanın gerçekten de kendisini vazgeçilmez kılması gerekmiyor mu? Peki bunu yapmak için, bilgiyi kimseyle paylaşmamak, pozisyonlara yeteneksiz çalışanlar yerleştirmek, herkes için işleri karmaşıklaştırıp duruma birtek kendisinin mi hakim olması gerekiyor? Bir yöneticiyi vazgeçilmez kılan bunlar mıdır? Bir yöneticinin değeri ancak böyle mi anlaşılır?
Bence hayır. Düşünüyorum da, bunu yapabilmek için, kendi insanın kendi egosunun eksik olması gerekir. Çünkü başarı, alt kadroları yetiştirip onlara neyin ne olduğunu öğretmemekten, bilgiyi ve tecrübeyi kendine saklı tutmaktan geçmiyor. Başarı, kendi bilgi ve tecrübeni herkesle paylaştıktan sonra bile, kendi liderliğini koruyabilecek vasıflara sahipsen, kendini devamlı geliştiriyor ve devamlı bir adım sonrasını düşünüyorsan gelir. İş hayatında da zaten, kendi üstünün üstüne çıkmayı becerebilenlerin çoğu, kendi yöneticilerinin destek ve eğitimiyle değil, onların açığını doldurarak, onların kendi çabalarıyla bir adım önüne geçmeyi başaranlardan oluşuyor.

İş hayatı gerçekten zor. Haziranda mezun olacak binlerce üniversite ve yüksek lisans öğrencisi var. Hepsine içten bir şeffaf, dürüst ve başarılı bir kariyer süreci dileerkeeen....

Gözüm başka bir yazıya takılıveriyor: Sanal Rixos'ta 16 kişi çalışıyor! Yine Gaye Güzelay'ın bir yazısı.
Second Life'ta kurulan Rixos Otelleri, 16 yarı zamanlı eleman çalıştırıyormuş. 3'ü İngiliz, biri Brezilyalı, Biri İspanyol, biri Alman, diğerleri Türk. Boş zamanlarında çalışıp, saat başına 40 Linden doları kazanıyorlarmış. Linden doları, Second Life'da kullanılan para birimi ve 300 Linden doları = 1USD. Rixos Web Pazarlama Müdürü Eyüp Kaplan, Rixos adalarını ayda 30bin kişinin ziyaret ettiğini söylüyor. Standart odaların fiyadı 750, villaların gecelik fiyatı ise 1500 Linden doları. Projenin kuruluş maliyeti 150 bin USD!

Online otelde çalışmak için başvuranların sayısı 1000i geçmiş . Müdür, resepsiyonist, güvenlik, aktivite ve servis sorumlusu gibi pozisyonların yanında, teknik elemana da ihtiyaç var. Eyüp Kaplan bu ihtiyacı şöyle anlatıyor: "Bir müşterimiz geldi, kral dairesini kiralamak istedi. Yanında köpeği de vardı. Mayasa oturduğunda, köpek sandalyenin altında sıkışıyordu. O sırada oyunu bilen, köpeği sıkıştığı yerden kurtarabilecek bir teknik çalışanınız olması gerekiyor. Bizim teknik ekibimizden kimse online değilse, mesaj hemen onun e-posta kutusuna düşüyor, o kişi hemen oyuna bağlanıyor". Bu işin güzel tarafı da, kendini kanıtlayabilmiş sanal tesis çalışanlarının, cv'leri de göz önünde bulundurularak, gerçek tesislerde işe alınmaları sağlanabilecekmiş!

Second Life demişken. Yine Hürriyet gazetesi yazarlarından Hakan Gence'nin yazısını da okumanızı tavsiye ederim. Second Life'ı değil, Türk versiyonu olan nettehayat.com'u anlatıyor. Oyunu indirmek bedava, fakat kendinizi diğer oyunculardan farklılaştırmak için biraz şık giyinip, birkaç hobi edinmek istiyorsanız pamuk eller cebe. Para birimi "neto". İlk başladığınızda size 250 neto veriliyor. Alışveriş fiyatları ise şöyle: gömlek-tşört: 20-40 Neto, pantolon, şort, etek 50-60 Neto, ayakkabı 10-20 Neto. 50 Neto almak için 5 ytl ödemeniz gerekiyor. 56 bin üyenin %80'i ise, tahmin edilebileceği üzere; erkek!

Sanal alem, istihdam, iş güç derken geldik pazarlamaya. Millward Brown, yenibiris.com ve Hürriyet'in sponsor olduğu 2. WOMM konferansı 6 Mayıs 2008'de Ceylan Intercontinental İstanbul'da yapılacakmış. Konuşmacı John Hlinko. Kendisi Amerikan seçimlerinde gerçekleştirdiği başarılı Grassroots hareketiyle dünyaya ismini duyurmuş. Grassroots Enterprise'da, en uç ve yeni teknolojileri, daha önce kullanılmış uygulamalarla birleştiriyorlar. Birçok ödül sahibi olan John Hlinko'nun WOMM Konferansı'nı kaçırmamanızı tavsiye ederim. Grassroots sitesini de ziyaret edip, case'ler altında, inanılmaz ama gerçek hikayelere ulaşabilirsiniz.

Konferans demişken workshop demeden olmaz. Mediacat workshopları çoktan başladı, 12 Haziran'a kadar da devam ediyor. Özellikle satış, pazarlama ve başarılı yönetici olmanın sırlarını içeren Mediacat workshoplarının içerik ve detaylarına kapital.com.tr veya mediacatonline.com'dan ulaşabilirsiniz. Bahar workshopları sinerji yükseltmek için iyi bir fırsat der, hepinize iyi pazarlar dilerim!

11 Nisan 2008 Cuma

İşi gücü bıraktım, çembere katıldım

Artık sosyal ortamlara girmeden, hatta evimizin dışına bile çıkmadan, yeni arkadaşlıklar edinip çevremizi genişletebiliyoruz. Hatırlayabildiğim en eski sosyal chat odası MIRC’dan, ve daha sonra chat programı ICQ’dan beri hepimiz bilgisayarlarımıza en yeni chat programlarını ekliyoruz. Skype ve MSN ile sadece yurtdışındaki arkadaşlarımızla değil, hergün gördüğümüz okul ya da iş arkadaşımızla da chat yapıyoruz. En yeni fotoğraflarımızı yükleyip albümler yayınlıyor, bizi tanıyan birilerini bulup listemize ekleyebilmek için sabahtan akşama profil profil geziyoruz. Peki ama bunun sonu nereye gidiyor?
Hepimiz artık bir, hatta birkaç “social network” üyesiyiz. Tüm amacımız, bizi tanıyan herkesi etrafımızda toplayıp, “ağ”ımızı genişletmek. Küçüklüğümüzden beri biriktirdiğimiz arkadaşlıkları, birer birer koyduk listemize. İşin duygusal tarafı tamam. Şimdi sıra işte!
Cember.net tam olarak sosyal network dünyasının chat’e doyduğu bir sırada ortaya çıktı. Yurtdışında internet alışkanlığı daha önce başlayıp daha önce olgunlaştığı için, linkedin.com ile bu noktaya daha erken bir tarihte varılmıştı. Artık insanlar bırakın gerçek hayatta, yıllardır listesinde olduğu halde bir kez bile konuşmadığı arkadaşlarından daha fazlasını umuyor internetten. Seri üretim devrinden sonra nasıl “uzmanlaşmaya” gidildiyse, sosyal network siteleri de artık bölgeye (bkz istanbul.net), ya da amaca özel (bkz cember.net).
Cember.net’in amacı, cv’inizi ve profilinizi yaratabilecek bir ortam oluşturarak, diğer üyeler sayesinde referans edinmeniz. İş arayanlar, ya da işine eleman arayanlar için güzel bir “iş çevresi genişletme” platformu. Kurucusu Çağlar Erol, Almanya’da çalışırken, yurtdışında linkedin.com ve xing gibi buna benzer siteleri fark ediyorlar ve Türkiye’ye dönüp bir ilki gerçekleştiriyorlar. Çağlar Erol ve Nihan Çolak Erol’un sıfırdan başlayan limited şirketlerini, 280,000 üyesi bulunan ve dünya devlerinden Xing’e 4.36 milyon Euro’ya satılacak kadar değerli bir şirkete dönüştürmelerinde büyük paya sahip olan altın öğüt: çalışmak, çalışmak, çalışmak…
Bunun dışında, Erol Çağlar’ın, başarılı bir e-ticaret şirketi kurmanın püf noktalarını şöyle sıralıyor:

1)Para kazandırır mı? İş yapar mı? Bu soruların cevabının “reklâm geliri” olmadığını düşünen Erol, sitesinde “altın üyelik geliri” modeliyle para kazanıyor. Üye olmak ücretsiz, fakat mesaj göndermek ya da arama yapmak istiyorsanız, altın üye olarak ayda belli bir miktar ücret ödemeniz gerekiyor.

2) Bu işten nasıl çıkarım? “exit strategy”? Çağlar Erol, siteyi kurarken, en önemli noktalardan birinin bu işten çıkabilmenin yolu olup olmadığını görmekten geçtiğini söylüyor. Kendi sitesini kurarken, Türkiye’de, yurtdışındaki gibi değerli fakat küçük girişimlere sermaye desteği yapan “business angel”ların olmadığının farkındaydı. Büyük şirketler ve holdingler ise, %80 hisseden aşağısını almak istemiyorlar. Bu sebeple en iyi fırsatı bekleyen Çağlar ve Nihan Erol, Xing şirketinin satın alma isteğini geri çevirmeyerek 4.36 milyon Euro’ya sitelerini 2008 Ocak ayında sattılar. Bununla ilgili XING AG’nin kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Lars Hinrichs “Türkiye, Avrupa’daki en hızlı büyüyen ekonomilerden birine sahip. Karlı bir şirket olmasının yanında, cember.net’in bizim için diğer bir avantajı, kendini Türkiye’de kendini kanıtlamış bir marka olmasıdır. Cember.net ile çalışmayı dört gözle bekliyoruz” derken, Erol Çağlar ise “XING, online profesyonel networking alanında birinci sınıf bir servis sunarak kısa sürede tüm dünyada milyonlarca üyeye ulaştı. Türkiye’nin en başarılı web uygulamalarından biri olan cember.net’le bu birlikteliğin Türkçe konuşan profesyonellere kuruluşundan bu yana yer veren XING açısından Avrupa’da çok önemli bir stratejik adım olduğunu düşünüyorum. Seçkin cember.net üye kitlesi için de bu katılım, çok daha geniş ve global bir topluluğun bir parçası olma, ve XING’in sofistike servislerinden yararlanma olanağı anlamına geliyor. Ben cember.net için de her zaman bir rol modeli olan bu güçlü platformun tüm cember.net üyelerine yeni uluslararası fırsatlar ve profesyonel yaşamlarında çok daha büyük başarılar sunacağına inanıyorum” diye açıklamada bulunmuş.

3) İşler beklediğiniz gibi gitmezse neler olabilir? Her yeni girişim gibi, internette yapılan şirket kurma girişimleri de para gerektirir. Eğer kendinizi iflasın eşiğinde bulmak istemiyorsanız, önceden yapılan hesaplamalar sonucu aylık ya da yıllık gelir hedefleri koyarak, hedefinize ne kadar ya da uzak olduğunuzu sürekli olarak ölçmelisiniz.

4) Kar elde edene kadar, kendinizi idare edecek bütçeniz var mı? Şirketi kurduğunuz ilk gün, hatta ilk ay, belki de bir yıl hiç kar elde edemeyebilirsiniz. İnternet siteniz gelir elde ediyor olsa da, kendi yatırımlarınızı ve maliyetlerinizi sıfırlayıp kara geçmeniz bir süre alacaktır. Bu sebeple Çağlar Erol ve eşi, 2 yıl kendilerine yetecek bir miktar parayı kenara koyduktan sonra ilk adımı atıyorlar.

5) Anonim şirket kurun. Çağlar Erol, yaptıkları en büyük hatanın, limited şirket kurmak olduğunu, anonim şirket kurmanın daha avantajlı olduğunu belirtiyor.

Şu an hala sadece 4 kişilik bir ofisle tüm işleri idare ettiklerini göz önünde bulundurarak, az sermaye ve ‘işi bile’ az sayıda insan ile hedeflerinize ulaşabileceğinizi unutmayın. Çağlar Erol’dan kendi işini kurmak isteyenlere bir de kitap önerisi: “How to Start a Startup? Paul Graham”.

7 Nisan 2008 Pazartesi

hersey sahibinden

2000 yılında birkaç arkadaş, gazete ilanlarına bakarken, bu ilanların çok yetersiz olduğunu fark ediyorlar ve “keşke fotoğrafı da olsaydı”, “keşke km’si de olsaydı, keşke fiyatı da yazsaydı” gibi detaylar için iç geçirirken, akıllarına günümüzün her derde devası internet geliyor. Böylece hem kendi dertlerine, hem de tüm Türkiye’nin derdine sahibinden bir deva buluveriyorlar.


Türkiye’nin en büyük e-ticaret platformu olarak kendini konumlandıran sahibinden.com, gazete ilanlarını arayıp izin alarak sitenin içeriğini hazırlamaya başlamış. 5 kategori ile kurulan site, günümüzde 30 kategoride 600 bin ilanla dolu. 50 kişilik ekibiyle ayda 5,6 milyon kişiye hizmet veriyorlar. En popüler kategoriler vasıta ve emlak; cironun %70’i bu iki kategoriden geliyor. Üye olmak ücretsiz, ilan vermek ücretsiz derken, nasıl para kazandıklarını merak ediyor insan. Bunun cevabı da kurumsal üyelerin mağaza açması. 6-12 aylık kiralarla daha çok emlak ve araba mağazaları açan kurumsal üyeler sayesinde firma gelir sağlıyor. Bu kiralar yıllık maksimum Süper Paket teklifi ile 950 YTL’ye kadar çıkabiliyor. Ayrıca, ilanlarını ön plana çıkarmak isteyenler de, ana vitrinde ya da kategorinin ana vitrininde yer almak için ekstra ücret ödemektedirler. İlk kurulduğu senelerde, özellikle 2. el alışveriş sitelerine olan güvensizliği hem tüm ilanları marka ve içerik olarak kontrol ederek, hem de canlı çağrı merkezi ile yenmişler. İlanın güncel ve doğru olması, üyelerin diğer üyelerin aklını caydırmayacak şekilde davranması ve küfür içerikli mesajların yollanmaması da çok önemli. Kredi kartından ödeme yapmaya çekinenlerin derdine de, kurumsal üyelerden %6, bireysel üyelerden %7 komisyon kesen Güvenli Ödeme Sistemi ile çözüm bulunmuş. Site içeriği ve güvenliği ne kadar denetlenirse denetlensin, Chelsea biletini kara borsaya girmeden satabilmek için yanına forma ekleyip çok yüksek fiyata satan adam gibi bazı cin fikirliler her zaman çıkacaktır.
Sitenin ilk reklâmı 2001 yılında billboardlarda, 2 hafta yayınlanıyor. Daha sonra 2007 yılına kadar hiçbir reklamı yapılmamış, Haziran ayında reklam dünyasına 1 ay boyunca tüm Türkiye çapında billboard ve TV reklamlarıyla bir geri dönüş yapmışlardır.
Rekabette avantaj sağlayabilmek için, tüm yenilikleri ve fırsatları yakından takip ediyor site. Öncelikle, ilk kurulduğu andan itibaren, gazete ilanlarının en önemli eksiği olan fotoğraf boyutunu, bire bir boyutta fotoğraf yükletmeye ve video oynatmaya imkân sağlayan megafoto özelliği ile geliştirmişler, fotoğraf makinesi olmayanlara da foto kurye ile yetişmişlerdir. Sitenin satış ekibi, İzmir, Ankara ve İstanbul’da emlak ve araba mağazalarını gezerek, hem yeni açılan mağazalara kendilerini tanıtıyorlar, hem de müşteri memnuniyetini ölçüp feedback aldıkları için sitelerini geliştirecek fırsatları yakalıyorlar.Zincir emlakçılara özel fiyat, henüz yapım aşamasında olan projelere ise aylık bir bedel karşılığı özel sayfalar hazırlanıyor. Tüm teknolojiler de yakından takip ediliyor. Nisan’da emlak kategorisine entegre edilecek olan Google map entegresi sayesinde sokak sokak adres aramak zorunda kalmayacak, Turkcell’le iş birliği sayesinde cebinizden anında sahibinden.com’a ulaşabileceksiniz. Siz de arabanızı, evinizi hatta kuzunuzu satmak istiyorsanız, ya da ikinci el bir laptop, ev eşyası ya da kostüm almak istiyorsanız, sahibinden.com’a girin, alışverişinizi yapın, hikayenizi “hikayeni paylaş” kısmında diğer kullanıcılarla paylaşın!

24 Mart 2008 Pazartesi

Sonsuza bir "sıfır" kala

İlk reklamın, yazının bile bulunmadığı çağlarda, hiyeroglifle yapıldığını biliyor muydunuz? Amerika’da Microsoft’a, Türkiye’de ise Apple’da pazarlama müdürü olarak görev yaptıktan sonra Türkiye Google’ın pazarlama görevinde çalışan Mustafa İçil, sadece Google’ın başarıya gidiş öyküsünü değil, pazarlama dünyasının doğuşundan bugüne gelişini de şaşırtıcı örneklerle anlattı. Google’ın kaç tane uygulaması var? En rahatsız edici reklamları nerede? Youtube’a 1 saatte 6 saatlik video nasıl ekleniyor? Peki, 10 yılda 70 milyondan 1.2 milyara fırlayan kullanıcı sayısı ile ve düşük reklam bedelleriyle karşımıza çıkan internet medyası, “tek” pazarlama mecrası olarak kullanılabilir mi?


Hayır. Bu sorunun cevabı pazarlamanın tarihçesine katkıda bulunan mecralara bakıldığında daha iyi anlaşılıyor. Dünyadaki ilk reklam, hiyerogliflerle çizilmiş. Daha sonra şehirlerde gezip, beklemediğiniz bir anda bağıra bağıra yazılı metnini okuyan şehir tellalları ise, günümüz internet dünyasında herhangi bir sayfa açtığınızda karşınıza çıkıveren pop-up reklamların canlı bir örneği. Tabii, 1440’lı yıllarda baskı teknolojisi geliştikten sonra, önce bol resimli, daha sonra Coca Cola’nın “Friendliest Drink on Earth” reklamı gibi, fotoğrafın getirdiği duygusal mesajlı reklamlar ortaya çıktı. 19. yy’da radyonun icadıyla, farklılaştırıcı mesaj içeren reklam hayatı, New York’da bir emlak şirketinin 10 dakikalık radyo reklamıyla başlamış oldu. Amerikan Patent Dairesi Başkanı Charles H. Duell’in dediği gibi, “Keşfedilecek her şey keşfedilmiş’ miydi? Hayır. TV’nin icadıyla ekranlara taşınan reklamlar, şu an internet dünyasını da kendilerine mekan edinmiş durumda. Fakat medya tüketiminin %37’si hala TV’de. Bu oranı %22 ile internet ve %12 ile radyo reklamları takip ediyor. Reklam harcamalarına bakıldığında ise, 2007’deki 2.2 milyar USD reklam harcamasının %53’ünün TV’de, %35’inin basılı medyada ve sadece %2’sinin internet üzerinde harcandığını görüyoruz. Fakat hem kitlesel, hem de ucuz olarak karşımıza çıkan internet reklamcılığının şu an yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Bunun en çarpıcı örneğini, Adfit Index’in 2007 yılı sonunda açıkladığı istatistiklere bakarak görebiliriz: En bilgilendirici ve insanların kendileriyle en çok bağdaştırdıkları reklamların internette olduğu görülse de, en dikkat çekici reklamlar hala billboard ve TV’de.



En dikkat çekici reklamlar:


1)Billboard


2)TV


3)İnternet


En Bilgilendirici reklamlar:


1) İnternet


2) Dergi


3) TV

En rahatsız edici reklamlar: Kendinizle ilgili bulduğunuz reklamlar:

1) TV


2) Radyo


3) İnternet
Kendinizle ilgili bulduğunuz reklamlar:


1)İnternet


2)Dergi


3) TV


İnsanların beklentileri, algıları ve hayalleri değiştikçe, daha fazla değer yaratmak isteyen firmalar, bu beklentileri karşılamak için hep ileriye doğru bir adım atacaklardır. Bunun için internet reklamlarını kullanmaya başlayan şirketler bazı noktalara dikkat etmeliler. Bu oranlardan da belli olduğu üzere, hem insanların alışkanlıklarını değiştirmek çok uzun süreler gerektiriyor, hem de seçici algı uygulayan müşteri kitlesinin reklama duyarsızlaştığı bir noktada, özellikle internetteki pop up reklamları engellemeyi öğrendikten sonra, diğer mecralarla da reklamı desteklemek gerekiyor. Depolama, erişim ve multimedya araçlarının giderek artması ve ucuzlaması sonrası artan paylaşım ile sesini neredeyse herkese duyurabilecek bir mecra olan internette, hem müşterinin aradığı reklamı gösterebilmek, hem de ‘iyi’ bir işi yayınlamak çok önemli.
Dünya değişiyor. Pazarlar, üreticiler, tüketiciler, ürünler ve beklentiler hızla değişiyor. Başarılı olmak için, Henry Ford’un “İnsanlara ne istediklerini sorsak daha hızlı at isterlerdi” ünlü sözündeki 2 noktayı başarmak gerekiyor: tüketiciyi dinleyip ne istediğini anlamak, ve yenilikçi bir adımla fark yaratmak. Dünden bugüne rekabet arttı, tüketici daha bilinçli ve ne istediğini daha iyi biliyor. 1998’e kadar üreticinin kendi karar verip ürettiği ve halka sattığı Bilgi Dönemi’nden sonra Google, Amazon, Ebay ve Skype gibi firmaların doğduğu İletişim Dönemi ve 2005’ten beri youtube ve myspace gibi tüketicinin ön planda olduğu firmaların doğduğu Etkileşim Dönemi hızla ilerliyor. Tüketici artık ne istediğine karar veriyor, ve Time dergisinin 2006 yılın insanı sayısında kapağa “You” yani “Sen” olarak geçiyor.



Google nereden nereye…



Google’ın ünlü hikayesini ve ünlü yaratıcılarını hemen herkes tanıyor: Larry Page ve Sergey Brin adlı iki arkadaş, üniversite yıllarında arama motorlarına yeni bir fikirle giriyorlar. Backrub adlı sistemlerinde, sonuçlardaki sıralamayı, çok ziyaret edilen site sıralamasından en çok referans verilen site sıralamasına çeviriyorlar. Daha sonra “tüm bilgiyi organize etmek” ve “sonsuzluğu ifade etmek” için isimlerini Google olarak değiştiriyorlar ve logolarının renklerini de, kuruluşta bilgisayarlarını tutmak için kullandıkları Legoların renklerinden alıyorlar. Destek için ilk gittikleri yer Yahoo’dan aldıkları “Güzel bir fikir ama biraz daha çalışın sonra gelin” cevabı ve ardından aldıkları küçük meblağlı bir çeki bozdurabilmek için şirketleşen Google ekibi, bugün 50’den fazla servisle kullanıcılarının karşısında. Blogger, scholar, picasa, igoogle, Google Earth gibi popüler, books ve maps gibi, sadece internetteki değil fiziksel dünyadaki bilgiyi de tarayarak internete aktaran ve şu an gelişmekte olan birçok servisleri olsa da Google için en önemli var olma sebebi arama motoru. Kendilerini: Kapsamlı,Doğru sonuç, Hız, Sade ve kolay ifadeleriyle tanımlayan ve “doğru vizyonla ve doğru teknolojiyle” kurulmuş olan Google, sürekli olarak kendini geliştiriyor ve pazardaki konumunu kaybetmemek için birçok yeni projeye imza atıyor. Google’ın felsefeleri arasında ise şu maddeler yer alıyor:



1) Küçük proje-küçük ekip: bir fikri çok para harcamak değil, işi bilen doğru ekiple çalışmak başarıya ulaştırır.

2) Yaratıcı düşünceyi dizginlememek

3) Ufak projelere önem vermek

4) Herkesten her an fikir almak

5) Risk alanları ödüllendirmek, başarısızlığı cezalandırmak



Google için yeni fikirleri değerlendirmek çok önemli. Bu yüzden şirket içi çalışanların fikirlerini belirttiği ve diğerleri tarafından puanlandığı Ideas adlı bir mail grubu, şirket için tüm ortamlarda beyaz tahta ya da kalem kağıt var ve çalışanlar mesai sürelerinin %80’ini önlerindeki işler için, %20’sini ise kendi hayallerindeki proje için ayırabiliyorlar. Yeni fikirleri ve projeleri bu kadar destekleyen bir çalışma ortamı, Google’ın diğerlerinden bir adım önde olmasını sağlıyor.
Google’ın tek gelir kaynağı, kendi geliştirdiği Adwords reklam uygulaması. Doğal arama sonuçlarında hiçbir insan müdahalesi bulunmadığı için gelir kaynağı oluşturmayan bu bölüm haricinde, Google Adwords programı ile reklam vermek isteyenlerin ilgili anahtar kelimelerin aranması sonucunda yayınlandığı ayrı bir bölüm daha var. Adwords karşınıza çıkan rahatsız edici reklamlar gibi değil; hem arayan reklam görmüyor, ilgili firma sitesine yönlendiriliyor, hem de firmalar reklam yayınından değil sadece “tık”lanınca reklamları için para ödüyorlar. Bu da zaten Google’ın temel felsefe taşlarından biri: para kazanmak için değil, müşteriyi kazanmak ve değer katmak için çalış.
İnternetin en çok kullanılan servisi, google’da yapılan 1 milyar arama ile bilgi arama. Daha sonra 80 milyar mesaj ile iletişim servisi, 130 milyar USD’lık AB pazarı ile e-ticaret, 250 milyon üye sayısı ile sosyal ağ paylaşımı ve günde 500 milyon youtube izleyicisi ile eğlence servisi takip ediyor. Bunlardan hiçbirini göz ardı etmemek gerekiyor. Öyle ki, youtube’un viral pazarlama etkisi ile başarıya ulaşan birçok örnek var. Bunlardan biri, ilk defa youtube’da videolarını amatör bir şekilde yayınladıktan sonra ünlü olan OkGo grubundan ilham alan MTV, hayranlarına bunun gibi “kendi videonu kendin çek” mantığıyla bir yarışma sunuyor ve bu kliplerin DVD’lerini satıyor. Ticari amaçla başlamamış olan başarı öyküleri de var. Mesela “Where the hell is Matt?” sloganıyla dünyayı dolaşan bir adamın kendine özgü dansıyla yarattığı konsepti çok beğenerek kendilerine reklam olarak seçen Stride sakız markası sayesinde ticarileşmiş bir başarı öyküsüdür.
Türkiye’de bilgisayar sayısı 9 milyon, internet kullanıcısı ise 20 milyona yakın. İnternetin bu kadar efektif kullanıldığı ve Google’ın pazar payının yaklaşık %90’a vardığı ülkemizde, Google arama motoru dışındaki diğer uygulamaları için de büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyorum ve bunun için ürün tanıtımlarının daha yaygın yapılması gerektiğine inanıyorum. Türkiye Google ofisinde Kurumsal satış ekibi, pazarlama ve iş ortaklarıyla beraber çalışan bölümler bulunuyor, bir grup Türk ise İrlanda'daki Google ofisinde küçük/orta ölçekli işlere destek veren bölümde çalışıyor. Siz de Google'ın yapısına dahil olmak istiyorsanız, arka arkaya 10-15 görüşmeden oy birliğiyle geçmek zorundasınız. Herkese kolay gelsin!